Episode Transcript
[00:00:00] Mesih geliyor, sahte mesihler geliyor. Ülkemizde de var. Kötü olanın yanında durmaya devam eden, yargılanacaktır. Her şeyin bir yeri ve zamanı var deriz ya. İşte burada da çiftçinin dediği o. Yeri ve zamanı var. Arkadaşlar merhaba. Tiranos kanalına hoş geldiniz. Bugün birlikte madde 13'te İsa Mesih'in paylaştığı benzetmelerden olan deliceler benzetmesine bakacağız.
[00:00:27] Evet, ilk yapmamız gereken kendimize bir hatırlatma yapmak. Bu hatırlatma nedir? İsa Mesih benzetmeleri neden anlatıyor? Bu benzetmelerin amacı nedir? İsa Mesih'in amacı elbette o gündelik hayattan aldığı o hikayeler aracılığıyla göklerine gemenliğine nasıl girilir, nasıl kurtuluş sağlanır ve İsa Mesih ve Tanrı o İsa Mesih aracılığıyla ne yapıyor ve ne yapmaya çalışıyordu. İsa Mesih bunu hem halka hem de havarilerine anlatıyordu. Ve elbette bu hikayeye baktığımızda da yine aynısı geçerli. Madde 13'ün başında aslında nerede olduğunu görüyoruz. Madde 13'ün başında 1, 2 ve 3'te şöyle diyor. Ve elbette burada tohum benzetmesiyle başlıyor İsa Mesih. İkinci benzetmeye bakıyoruz bugün. Deliceler benzetmesi. Deliceler benzetmesi de şöyle başlıyor. Diyor ki İsa onlara başka bir benzetme anlattı. Göklerin egemenliği tarlasına iyi tohum iken adama benzer dedi. Ve evet görüyoruz göklerin egemenliğini İsa Mesih'e anlatıyor. Kime anlatıyor? Halka anlatıyor. Çevresinde toplanmış bütün bölgelerden İsa Mesih'e akın akın gelmeye başlıyorlar. Ve İsa Mesih'in ağzından çıkan sözleri anlattığını bir nevi anlıyorlar fakat daha fazla öğrenmek istiyorlar. İsa Mesih de bu benzetmeler aracılığıyla yanlarında götürebilecekleri bir hikaye veriyor aslında onlara. Deliceler benzetmesi bizim için neden değerli, neden önemli ve ne anlamalıyız? Bugün hem okuyalım ilk başta, ondan sonra biraz daha derinlemesine bazı sorular soralım. 21. yüzyılda ben bu benzetmeyi nasıl yaşayabilirim?
[00:02:13] Deliceler benzetmesinin 24. ayette başlıyor 13. bölümde ve 30. ayete kadar. İsa onlara başka bir benzetme anlattı. Göklerin egemenliği tarlasına iyi tohum eken adama benzer dedi. Herkes uyurken adamın düşmanları geldi. Buğdayın arasına delice ekip gitti. Ekin gelişip başak salınca delicelerde göründü. Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler. Efendimiz sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler nereden çıktı? Mal sahibi bunu bir düşman yapmıştır dedi. Gidip deliceleri toplamamızı ister misin? diye sordular köleliler. Hayır dedi adam. Deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz. Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti orakçılara önce deliceleri toplayın diyeceğim. Yakmak için demet yapın, buğdayı ise toplayıp ambarıma koyun. Hikaye ilginç. Çünkü bir çiftçi var, tarlasını ekiyor. Ektikten sonra uyuyor ve uyuduğu sırada düşmanı geliyor. Düşmanı aslında çok garip bir hikaye. Neden? Çünkü düşmanı orayı yok etmek istemiyor. Daha da sıkıntılı bir durum yaratıyor. Belki yok olsa, belki zarar verse, bir gün sonra tekrar tarla ekilebilir. Biraz böyle düşünebiliriz benzetmeler hakkında, fikir yürütebiliriz. Elbette tam anlamıyla her şey birebir eş değil. Fakat bir çiftçi olarak düşünürseniz belki o akla yatabilir. Fakat yaptığı çok daha sinsice bir şey. Çünkü çiftçi onu yaparken ne yapıyorsa bir plan yapıyor, bir yatırım yapıyor ve uzun vadede o meyve verecek. Uzun vadedeyim yani bir günlük bir olay değil. Bu nedenle bu sinsilik, bu kötülük aslında çok daha derin. Neden? Çünkü gelip orada o deliceleri ekmesi. Düşünün uyurken deliceler gelip teker teker onları ekiyor, tohumları. Tohumun ekildiği yeri onları da ekiyor. Böylelikle ilk başta meyve verdiğinde yani ilk başta filizlendiğinde birbirlerine benzeyen bitkilerden bahsediyoruz burada. O benzelikler için meyve verene kadar tam olarak çözülmüyor. Hangisi buğday, hangisi delice? Ve de bu da aslında hikayemizin çok önemli bir parçası. Elbette burada çiftçi bunu fark ediyor. Ve ilginç bir şekilde onun hizmetçileri, hizmetkarları diyor ki Efendimiz sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler nereden çıktı? Ve elbette burada çiftçi bir nevi suçlanıyor. Suçlanıyor çünkü doğal olarak elbette. Yani sen bunu nasıl, nasıl oldu böyle olabilir? Çünkü akıllarına gelmiyor bu. Bu nedenle diyor ki hayır diyor bunu bir düşmanım yapmıştır. Çünkü başka bir seçenek kalmıyor ortakta. Elbette ben iyi bir çiftçiyim ve böyle bir durum olduğunda tek seçenek onun için düşmanının yapması. Ve burada yardımcıları, hizmetkarları soruyor. Gidip ayıralım mı şimdi? Dereceleri koparalım kökünden. Ve çiftçi burada söyledi. Hayır, henüz zamanı değil. Ya hayır, onlar da iyi değil burada. Hayır, onlar da kalsın değil. Hayır, zamanı değil henüz. Bu aslında bizim için değerli. Neden? Çünkü her şeyin bir yeri ve zamanı var deriz ya. İşte burada da çiftçinin dediği o. Yeri ve zamanı var. Şu an yeri değil, şu an zamanı değil. Bu nedenle bekleyeceğiz. Ne zamanı bekleyeceğiz? Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti, orakçılara önce deliliceleri toplayın diyeceğim. Yani bir hasat zamanı gelecek, hasat geldiğinde bir ayrımı olacak. İşte o zaman net bir şekilde görebiliriz. Hikayemiz bu ve elbette havaliler de İsa Mesih'e sonra geldiğinde yani anlatır mısın bu hikayede kim, nedir, neden böyle oldu, neden bu hikaye aracılığıyla ne demeye çalıştığını tam olarak anlayamadık. İsa Mesih bunu zaten kendisi açıklıyor. Kartal tanesi ve maya benzetmelerini söylüyor İsa Mesih. Sonradan dönüp deliceler benzetmesini açıklıyor ve şöyle diyor. Bundan sonra İsa halktan ayrılıp eve gitti. Öğrenciler yanına gelip tarladaki dilcilerle ilgili benzetmeyi bize açıkla dediler. İsa, İ tohumu eken insanoğludur. İnsanoğlu derken büyük harf İ ile başlıyor. Yani bu insanoğlu herhangi bir insandan değil, eski antlaşmada vaad edilen insanoğlu, insan insan olan insanoğlundan bahsediyoruz yani İsa Mesih'ten. diye karşılık verdi. Tarla ise dünyadır. İyi tohum, göksel egemenliğin oğulları, delicelerde kötü olanın oğullarıdır. Deliceleri eken düşman iblistir. Biçim vakti, çağın sonu, orakçılar ise meleklerdir. Deliceler nasıl toplanıp yakılırsa, çağın sonunda da öyle olacaktır.
[00:06:42] Aslında hikayemiz çok da zor değil. Anlaması çok basit. Karakterlerin rolleri aslında çok net bir şekilde ortada. Fakat burada elbette Hristiyanlar nasıl algıladı bu ayeti? Mesela Altın Ağzı Yuhanna var. İstanbul'da kilise önderlerinden olan Altın Ağzı Yuhanna. Çünkü çok güzel vaazları var. Elimizde en çok vaazı olan erken kilise dönemindeki vaizlerden biri kendisi. Onun da şöyle bir lafı var. Diyor ki... Ve elbette bu 21. yüzyılda nasıl uygulanabilir? Altın Ağızlı Yuhan'la yaklaşık 1700 yıl önce bunu çok güzel açıklamış. Fakat buradan çıkarmamız gereken 3 önemli ders var.
[00:07:36] İlki şu, bu benzetmeden çıkarmamız gereken ilk ders Tanrı sabırlıdır. Tanrı'nın sabrını bize aktaran bir benzetme bu. Neden? Çünkü hemen gidip toplayalım mı? Hemen gidip sökelim mi? O kötü olanları ayıralım mı hemen? Her seferinde. Aslında normal, şu an yaptığımız budur. Küçük bahçelerimizde ne yaparız? Eğer ekiyorsanız, her hafta gider bir toplarsınız, hopları yollarsınız. Fakat burada istenilen hayır, bekleyin. Çünkü onu yapayım derken, kaç yapayım derken göz çıkarırsın, yani onu yapayım derken, o kötü olanları ayırayım derken, iyi olanlara da zarar verirsiniz. Fakat aynı zamanda sadece o değil, zarar verme değil. Aynı zamanda belki Tanrı sabırlı olduğu için kötü olanın oğulları, İsa Mesih mesela dini liderler için öyle bir söz söylüyor, sizin babanız diyor. Dini liderlerden bahsederken o zamanki, sizin babanız yalancıdır, ustasıdır bir nevi, siz de onun gibisiniz diyerek onları çok sert bir şekilde suçluyor, uyarıyor. Ve burada da gördüğümüz Tanrı sabırlıdır. Tanrı kim için sabırlıdır? Tanrı orada deliceler yani kötü olana bağlı, kötü olanın sözüne girmiş, Tanrı'nın sözünü dinlemeyen insanlara karşı Tanrı sabırlıdır. Onların da tövbe etmesini istiyor elbette. 2. Petrus 3, 8 ve 9'a bakarsanız şunu net bir şekilde görebilirsiniz. Tanrı herkesin tövbe etmesini istiyor. Tanrı'nın isteği, arzusu bu. Bu nedenle Tanrı sabırlıdır diyor. Ve biz bu ayette bunu çok net bir şekilde görebiliyoruz.
[00:09:05] Buradan çıkarmamız gereken ikinci ders ise şudur. Kötülük geçici olarak zafer kazanır. Ve burada tahmin edebiliyorsunuz o çiftçi işin ektiği güzel bahçe, ektiği ürün vermesini ümitle beklediği tarlasında kötü bitkiler de var. Ve bu bizim dünya sağlığını çektiğimiz acıları da temsil ediyor. Bizler dünya sağlığında acı çekiyoruz bu dünyada. Hristiyanlar olarak yanımızda kimin olduğunu bilmiyoruz. Neden yanımızda bulunduklarını bilmiyoruz. Bize acı çektirenler oluyor. Ve bunun neden olduğunu bilmiyoruz. Keşke diyoruz Tanrı bunu engellese. Tanrı bunu durdursa. Fakat öyle olmuyor. Tanrı durdurmuyor. Tanrı izin veriyor. Tanrı sabrediyor. Kütülün geçici zaferi hakkında Efesler 1'de çok güzel bir ayet var. Efesler 1, 18'den 20'ye kadar olan bölümde şöyle diyor. Onun çağrısından doğan umudu, kutsallara verdiği mirasın yüce zenginliğini ve imar eden bizler için etkin olan kudretinin aşkın büyüklüğünü anlamanız için. Yüreklerinizin gözleri aydınlansın diye dua ediyorum. Yani...
[00:10:32] Acı çekiyoruz ve bu acı son olmayacak ve bu acı geçici. Her şeyin üstünde olan, her şeye egemen olan Tanrı sabrediyor ve biz de bir nevi o acıyı çekerken Tanrı'nın isteğine, arzusuna eşlik etmiş oluyoruz. Bizler de sabrediyoruz Tanrı'yla birlikte. Neden? Çünkü Tanrı hiç kimsenin yargı görmesini istemiyor. Herkesin tövbe etmesini istiyor. Çok değerli elbette bu bizler için.
[00:11:01] Ve son olarak da burada gördüğümüz üçüncü ders, üçüncü konu ise Tanrı'nın yargısı kesindir. Bunu bir arkadaşlar eğer tövbe etmezsiniz, öleceksiniz, çarpılacaksınız böyle bir lafla söylemiyoruz. Tanrı sabırlıdır dedik. Tanrı'nın zaferi kesindir ama acımız ne yazık ki vardır ve bu kalıcı değildir, geçicidir. Kötü olan, zaferi kutlar bir nevi fakat onun zaferi geçicidir. Burada son olarak baktığımızda yargı günü kesindir. Yani tövbe edip dönmeyen, Tanrı'nın sabrına karşı, Tanrı'nın sevgisine karşı, Tanrı'nın sunduğu lütuf ve merhamete karşı cevap vermeyen ve kötü olanın yanında durmaya devam eden yargılanacaktır. Bu İsa Mesih'in çok net bir öğretisidir. Fakat dediğimiz gibi krisostom yani altın ağzı Yuhan'la şöyle ekliyor. O deliceleri o zaman sökseydik belki daha az acı çekerdik. Ama bir nevi o delicelerin buğday olmasına yani İsa Mesih'in yolunda yürümesine de engel olurduk. Onları uzaklaştırırsak. Bunu kilise tarihinde çok net görüyoruz. Bu ayetleri özellikle Altın Ağızlı Yuhan'la paylaşırken şöyle diyor. Sapkın öğretilere inananlar var kiliselerimizde. Sapkın öğretilere inananlar her zaman oldu. Ve olacak. Burada gördüğümüz gibi iyi olan bir harekette bulunuyor. Ne yapıyor? Ekiyor. Budaya ekiyor. Kötü olan hemen arkasından geliyor. Mesih geliyor. Sahte mesihler geliyor. Ülkemizde de var. Peygamberler geliyor, sahte peygamberler geliyor. Havariler geliyor, sahte havariler geliyor. Ve arda arda oluyor. Neden? Bu doğal, normal olan. Budur aslında. Bundan dolayı iyi, devamlı kötü tarafından takip ediliyorsa, Burada gördüğümüz gibi, hikayede gördüğümüz gibi bu kilise içinde de aynıdır. Kilise içinde de iyi ve kötü vardır. İyi ve kötü derken hareketler anlamında değil. İsa Mesih'in talebesi, İsa Mesih'in yoluna tabi olan ve olmayan fakat kendine Hristiyan diyen birçok insan vardır. Bu nedenle bizler bu kişiler arasında ayrım yapamayız. Yanlış yargıda bulunabiliriz. Hatta yargıda bulunurken diğer insanlara zarar verebiliriz. Bunu söylerken Altınazlı Yuhanna bu vaazı verdiğinde kilise içinde çok sapkın öğretiler vardı. Ve uyarısı şuydu, sapkın öğreti paleşanlar olabilir fakat onları öldürmek, onlara zarar vermek, onları bir nevi dışlamak kilise hayrına olmayabilir. Yapıyormuş gibi geliriz kilise hayrına. Ya sen sapkın bir öğrete inanırsan bu adamı kovalım biz. O adamı uzaklaştıralım, bir daha konuşmayalım, bir daha görmeyelim. Hatta bazı zamanlar bu adam öldürülmeli. Bu adam kötü bir şey öğretiyor, yanlış bir şey öğretiyor. Bunun cezası idamdır. Altın Ağız Yuhanna çok net bir şekilde diyor ki hayır. Ve ben de onun açıklamasına katılıyorum kesinlikle. Öğreti bu bizden. Bizler karar veremeyiz. Bizler Tanrı değiliz. Zamanı geldiğinde Tanrı onu yapacak. Bu nedenle bu yargı günü bizim için çok mutlu bir gün değildir. Çünkü yargılanacak insan çok olacak. Fakat bizler eğer İsa Mesih'in öğretilerine tabi isek bizim isteğimiz, arzumuz o delicelerin de tövbe edip Tanrı'nın o isteğine, arzusuna eşlik etmektir. Delicelerin tövbe edip onların da buğday olmasıdır. Bizlerin isteği, arzusu bu olmalı her zaman. Onları dışlamak, Bunlar bizden, bunlar bizden değil. Onu sen bilemezsin. Tanrı bilebilir. Eğer bu yüreği yargılayan Tanrı ise burada net bir şekilde gördüğümüz yargıyı yargıca bırakalım. Bizler İsa Mesih'in talebesi olalım. Elbette ağızdan çıkan sözlere bakalım. Verdiğimiz meyvelere bakalım. Ama insanları uzaklaştırırken, yargılarken, dışlarken biraz daha yavaş olalım. Evet arkadaşlar. Feliceler bölümünün sonuna geldik. Fakat ne öğrendik biz bu bölümden? 3 şey. Nelerdi onlar? İlk olarak Tanrı sabırlıdır. Tanrı'nın sabrı, kötülerin tövbe etmesi için bir fırsattır. Yani İslami'sin yolunda yürümeyenlerin tövbe etmesi için bir fırsattır. İkinci ise kötülerin zaferi, kötü olanın zaferi geçicidir, kalıcı değildir ve sonu olacaktır. Üçüncü öğrendiğimiz konu ise Tanrı'nın yargısı kesindir. Bu yargı günü gelecektir ve iyi ve kötü, koyun ve keçi başka bir yerde dediği gibi ayrılacaktır. Bizler de bu öğretileri kabul ettiğimiz için, İsa Mesih'in bu öğretisine iman ettiğimiz için gelin Tanrı'nın vaatlerine güvenelim ve O'nun merhamet dolu yüreğine eşlik edelim. Dileriz herkes tövbe eder. Arkadaşlar abone olmayı unutmayın TİRANUS kanalına ve soru ve önerileriniz olursa bunları yorumlarda paylaşın. Sizlerle bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle.