DÜNYA MI, ÇARMIH MI? ✝️

December 10, 2025 00:20:40
DÜNYA MI, ÇARMIH MI? ✝️
Hristiyanlık
DÜNYA MI, ÇARMIH MI? ✝️

Dec 10 2025 | 00:20:40

/

Hosted By

Tiranus - Herkes Duyana Kadar

Show Notes

Her yıl yeni hedefler belirler, büyük planlar yaparız. Peki ya ruhsal yolculuğumuzda, İsa Mesih'i takip etme kararımızda "bedeli hesaplıyor" muyuz? Bu podcast bölümünde, Luka 14'teki kule inşa eden ve savaşa giden kral benzetmelerini mercek altına alarak, Tanrı'yı hayatımızın tahtına oturtmanın ne anlama geldiğini tartışıyoruz.

Acısız bir Hristiyanlık mümkün mü? Augustine'in sevgilerimizin sıralamasıyla ilgili çarpıcı sözleriyle, kimliğimizin ve değerlerimizin kaynağını sorguluyoruz. Para, kariyer, başarı gibi dünyevi değerler mi bize kimlik kazandırır, yoksa Tanrı'nın çocukları olarak edindiğimiz kalıcı kimlik mi?

Yarım kalmış projelerimiz ve kazanamadığımız savaşlarımızla yüzleşirken, İsa Mesih'in çarmıhta kazandığı o bitmiş zafere nasıl yaklaşmalıyız? Gerçek özgürlüğü, sevinci ve lütfu nerede bulabiliriz? Türkiye'deki Hristiyan gençlerin karşılaştığı zorluklar ve bu bedelin kişisel hayatımızdaki yansımaları üzerine samimi bir sohbet için bize katılın. Hayatınızın tahtında kimin oturduğunu keşfedin.

View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:00] Speaker A: Kardeşler merhaba, Transa'ya hoş geldiniz. Bugün birlikte bir başka benzetmede bir aradayız. Her videoda yaptığımız gibi normalde sonunda söylüyorum ama bu sefer başlangıçta paylaşmak istiyorum. Videolarımızı beğeniyorsanız, kanalımızı beğeniyorsanız lütfen abone olmayı ve videomuzu beğenirseniz de beğenme butonuna basıp bir yorum yapmayı unutmayın. Seve seve o yorumlara dönüş yapmak isteriz. Bugün çok önemli bir benzetmedeyiz. Yeni yılda yapılan bir şey vardır eğer bir alışkanlığımız varsa o da yeni yıl hedefleridir. Her yeni yıl başladığında ya da hatta çok öncesinden başladığında, önümüzdeki yıl şunu yapacağım, önümüzdeki yıl şu kadar kilo vereceğim, önümüzdeki yıl şu kadar koşacağım, şu kadar kitap okuyacağım, şu kadar birçok hedef vardır, birçok amaç vardır, birçok neden vardır o listelerin arkasında. Kilo vereceğim ki yazın denize girdiğimde böyle fit olayım artık neyse. Bundan çok kötü bir şey değil. Güzel nedenlerle, amaçlarla yola çıktığımız bir şey. Fakat Ocak ayından sonra gelen Şubat ayında yavaş yavaş o listelerde o yaptığımız alışkanlıklar azalmaya başlar. Belki spor merkezine üç gün gidiyorduk, iki güne düşer, bir güne düşer. Ve bu yavaş yavaş sadece yapamadım değil de utanca bile dönüşür aslında. Çünkü birçok insan anlatmışsındır o diyetten, bahsetmişsindir ya da planlarından bahsediyor. Şöyle yapacağım, böyle yapacağım. Mart, Nisan, Mayıs geldiğinde ya önümüzdeki yıl ya da birkaç ay sonra tekrar başlayacağım diyerek utancı örtmeye ya da farklı sebepler üretmeye başlarız. Dediğim gibi bu hepimizin yaptığı bir şey. Bu 2026 yılında dilerim daha başarılı olursunuz. Bugün bakacağımız benzeyetme biraz daha farklı. Bugün bir işi yapmadan önce gerçekten onun bedelini düşünüyor muyuz? Yani bir diyet yapacaksam o diyetin bedeli yani yiyemeyeceğim şeyler neler? Ya da bir kilo vereceksem neleri artık yememem gerekiyor ve hatta ne kadar egzersiz yapmam gerekiyor? Bunun bir bedeli olacak. Zaman bedeli olacak, enerji bedeli olacak elbette ve bazı şeyleri kendimi yoksun bırakma bedeli olacak. Bunların hepsi bir bedel. Bu bedelleri gerçekten düşünerek mi karar veriyoruz yoksa bir hevesli arkadaşım yapıyor, tanıdığım biri yapıyor ya da televizyonda gördüm ya da çok güzel bir YouTube videosunda gördüm. Hadi yapalım mı? İşte bu bedel tarafı yani bir heves ve ödenecek bedel arasında yani bir başlangıç ve sona ulaşma arasında büyük bir uçurum var. Gelin bu benzetmede birlikte bakalım. Rab bize ne öğretiyor. Luka 14. bölümde geçen bir ayeti okuyacağım sizlere. Şöyle başlıyor. Hemen öncesinde, şunu da açıklayayım, hemen öncesinde İsa Mesih çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen öğrencim olamaz diyor. Benimle yola mı çıkmak istiyorsun? Çok güzel ama sonucu unutma. Sonuç çarmıh. Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen öğrencim olamaz. Yani İsa Mesih, evet ben de Hristiyanım. Ama acısız Hıristiyanlık. Ben de Hıristiyanım ama çarmıhsız Hıristiyanlık. Böyle bir şey mümkün değil. O kültürel Hıristiyanlık oluyor. Ya ben de Hıristiyanım. Çarmıh? Çarmıh var mı Özgür? Çarmıh var mı Hasan, Hüseyin, Ayşe, Fatma? Çarmıhsız Hıristiyanlık mümkün değil. Gelin bakalım Tanrı İsa Mesih bu düşünceye nasıl bir örnek veriyor? Aranızda diyor birik bir kule yapmak isterse bunu tamamlayacak kadar parası var mı, yok mu diye önce oturup yapacağı masrafı hesap etmez mi? Çünkü temel atıp da işi bitiremezse durumu gören herkes, bu adam inşaata başladı ama bitiremedi diyerek onunla eğlenmeye başlar. Ya da hangi kral başka bir kralla savaşa gittiğinde üzerine 20 bin askerle yürüyen düşmana 10 bin askerle karşı koyabilir miyim diye önce oturup bir değerlendirme yapmaz. Eğer karşı koyamayacaklarsa öbürü henüz uzaktayken elçiler gönderip barış koşullarını ister. İki örnek var. Aslında ikisinde de dünyamıza çok alakalı, yakından anladığımız bir durum. Şehir merkezinde oturuyorsanız özellikle görürsünüz. Bir bina başlar, yavaş yavaş o bina bazen durur. Hatta bilirseniz Bostancı'nın o kuzey tarafında, İçerenköy tarafında bir bina vardır. Tam böyle en yoğun trafiğin olduğu yerde. Çok eski bir bina, tuğladan yapılmış bir bina ve bitmemiştir. Orada durur ve hep merak ederdim o binayı. Yani ne oldu? Kişiler arasında kavga mı çıktı, bir şey mi oldu ya da... Burada anlattığı gibi parası mı büyüttü, tükendi, battı mı? Artık ne olduysa bilmiyorum fakat burada da bir anlatım var. Aranızdan biri bir kule yapmak isterse bunu tamamlayacak kadar parası var mı, yok mu diye önce oturup yapacağı masrafı hesap etmez mi? Bedel. Ne demiştik başlangıçta da? Bir bedel, bir masrafı olacak. Verdiğimiz her kararın olduğu gibi. Burada da İsa Mesih ne zaman söylüyor dedik bunu? Onu takip etmenin bedelinden bahsederken. Çarmıhını yüklenip ardım sıra gelmeyen öğrencim olamaz. Burada da bedel, bir masraf olacak. İsa Mesih'i bu dünyada, Amerika'da takip edin, Avrupa'da, Brezilya'da, nerede olduğunuz hiç önemli değil. İsa Mesih'in talebesi olacaksanız bunun bir bedeli vardır. Bu bedeli siz Tanrı'ya itaat ederken ödersiniz ya da etrafınızdaki insanlar size olan düşmanlığından dolayı farklı şekillerde size bunu ödetirler. Saldırgan sözlerle ya da fiziksel saldırıyla, ailenizden, annenizden, babanızdan gelen baskıyla, artık kimden geldiği önemli değil. Bir bedel ödenecektir. İsa Mesih nasıl ki senin ve benim günahım için o bedeli ödedi, o masrafı, bu bedeli gördü, onu göze aldı, geldi ve kendini feda etti. Aynı şekilde bizler de onun talebesi olacaksak bir bedel ödemeye davet ediliriz. Burada anlatılan bu adam hesap etmez mi diyor. Çünkü temel atıp da işi bitiremezse, durumu gören herkes bu adam inşaata başladı ama bitiremedi diyerek onunla eğlenmeye başlar. Bu da elbette bina yapımı nasılsa, savaşa gitmek nasılsa, İsa Mesih'i takip etmek de halk arasında yapılan bir şeydir. Ben kendi başıma İsa Mesih'i takip edeyim değil, İsa Mesih'in sözleri, İsa Mesih'in bize örneklediği, o istediği şeyler dışarıyla. İnsanlıkla bağlı olan şey. Düşmanını sev. Düşmanımdan uzak olursam ben onu nasıl sevebilirim? Komşunu sev. Komşum olmazsa, tek başıma kalırsam ben kimi seveceğim öyle bir durumda? İsa Mesih devamlı bizi imanlı olmayan, Tanrı'yı tanımayan veya Tanrı'yı tanıyan da olabilir de Tanrı'yı tanımayan dünyayla bir bağ kurmaya iter. Onu sev. Sevmek uzaktan alan bir şey değildir. Aksiyon, eylem gerektirir. Sen ve ben dediğim gibi nerede yaşadığımız önemli değil. Bir bedel öderiz İsa Mesih'i takip ederek. Fakat biz o bedeli gerçekten sayıyor muyuz? Diğer örnekte de bir savaş anı. 10 bin askere 20 bin asker. O savaş ana çıkmadan önce hiç düşünmez misin be adam? dediğini hayal ediyorum. Yani hiç düşünmez misin? Ya ben bu kadar asker ya ben nasıl yeneceğim bu kadar kişiyi? Bir planım var mı? Gerçi de yenebilir miyim? Yenemez miyim? Bunun bir planı yapılmaz mı? Elbette yapılır. Bu nedenle İsa Mesih'in örnekte de ne diyor? Önceden asker gönderir. Der ki hadi bir barış sağlayalım çünkü yenemeyeceğim, kaybedeceğim. Asker kaybetmektense birazcık bir taviz vererek bu durumu nasıl kurtarabilirim diye çözmeye çalışır. Ve sonra İsa Mesih devam ediyor. Diyor ki aynı şekilde ''Sizden kim varını yoğunu gözden çıkarmazsa öğrencim olamaz.'' Yani bir yerde ödenecek bir bedelden en son kısımda ise aynı şekilde diyor ki ''Kim varını yoğunu gözden çıkarmazsa öğrencim olamaz.'' Aslında zıt gibi görünse de değil. İsa Mesih'i takip etmek, çarmığını yüklenmek demek aynı zamanda varını yoğunu gözden çıkarmak demek. İsa Mesih'e bir zengin bir kişi geliyor, soruyor. ''Göklerin egemenliğine girmem için ne yapmam gerekiyor?'' İsa Mesih de sayıyor birkaç şeyi. ''Evet diyor, onların hepsini yaptım.'' ''Hadi o son bir şey var. Varını, yoğunluğu sat, ardım sıra gel.'' Burada bahsettiği şeyin aynısını o zengin adama söylüyor İsa Mesih. ''Çarmıhını yüklen, ardım sıra gel.'' Yani benim ardım sıra gel, bu bir. Ama öncesinde varını, yoğunluğu sat. Çünkü varı, yoğu olan adam o anlamda, onu gözden çıkarmayan kişi İsa Mesih'i nasıl takip etsin? Onun peşinden gitmesine engel. İsa misle davet ediyor. Tamam. Talebem ol. Gel göklerin egemenliğine gir. Ne yapmam gerekiyor? Varını, yoğunu sat. Ve dediğimiz gibi her zaman. Ya benim o kadar kule yapacak kadar param yok zaten. Böyle bir şey yapmıyorum zaten ben. Savaşacak askerlerim de yok. Aslında bu hikaye bana uymuyor. Nasıl çok iyi uyuyor. Sen ve ben hayatımızı bir şeylere adamış durumdayız. Büyük bir iş insanı olmak zorunda değilsiniz. Belki de çok varlıklı bir insansınızdır. Fark etmez. Her insan hayatını adamıştır bir şeylere. Bir şeyler yapar yani zamanını geçirir. Bu bireysel bir şey de olabilir, hobi de olabilir. Bu da bir yatırımdır. Sen o zamanını, birçok şey yapabileceğin o zamanı, o enerjiyi, o mal varlığını ne kadar az ya da çok fark etmeksizin bir şeylere adıyorsun. Aileni adarsın. Çok güzel bir şey bu. Kötü bir şey değil. İşini geliştirmek için adarsın. Çok güzel bir şey bu. Kötü bir şey değil. İş sağlıyorsun insanlara. Mükemmel bir şey. Fakat hayatın da öyle. Hayatımı ben bir şeyle adıyorum. Ben özgür. Önümüzdeki 40 yılı ben bu işi geliştirerek zaman harcayacağım. Aynı şekilde sen ve ben birçok şeyle yaptığımız gibi bu dünyadaki yaşama bakarak da ya ben bunun için mi buradayım? Bu işi 40 yıl boyunca büyütmek için mi buradayım? Ya da daha iyi yoga yapabilmek için mi buradayım? Daha iyi futbol oynamak için mi buradayım? Daha iyi basketbol oynamak için mi buradayım? Artık neyse daha iyi bunları yapmak için mi ben buradayım? Hayatımın amacı bunlar mı? Ve nasıl ki biz Ocak aylarında yaptığımız o ya da çok öncesinde yaptığımız o planlarda, o listelerde olduğu gibi bir şey hayal ediyorum. Evet ben bunun için varım. Ben şöyle yapacağım, böyle yapacağım. Hep gelecek zaman. yapıyorum ve yaptım olmuyor. Ve hep gelecekte bir şeyleri iddia ederek şöyle yapacağım, böyle yapacağım diyerek kule inşa etmeye çalışıyoruz. veya bir savaşı kazanmaya çalışıyoruz az askerle. Ve bu ayetlere baktığımızda dediğim gibi o verdiğim örneklerde de mal varlığımızın olması, eğitimimiz, hobimiz bunların hiçbiri kötü değil. Fakat her şeyin bir yeri var deriz ya. Her şeyin bir zamanı var, bir yeri var. Aynı şekilde sen ve ben Tanrı'ya yani her şeyi yaratan varlığa o alanda yer açıyor muyum? Bir. Bazıları diyor ki tamam ben Hristiyan'ım, ben Tanrı'yı tanıyorum. Güzel ama Ailem, işim, bu, şu, Tanrı. Neden bu önemli? Neden bu yer değişimi çok önemli? Aziz Agastan'ın çok güzel bir sözü var. Agastan diyor ki yani bizim asıl problemimiz sevgilerimizin, sevdiğimiz şeylerin doğru bir sırada olmayışı. Sen ve ben birçok şeyi seviyoruz ama hepsi birbirinin altı üstü olmuş durumda. Tanrı farklı bir yerde. Diyoruz ki her şeye gücü yatan Tanrı, benim için planı olan Tanrı, hobimin altında. Nasıl bir Tanrı bu? Gerçekten o Tanrı'yı tanıdığını mı düşünüyorsun? Tanrı'yla bir bağının olduğunu mu düşünüyorsun? Fakat annemden, babamdan korkuyorum. Aman Hristiyan olduğumu duyarlarsa ne yaparlar? Yani elbette her şeyin bir yeri zamanı var. Ben şey demiyorum. Gidin herkese paylaşın. Kasten insanları böyle irite etmek için yapın. Onu demiyorum. Fakat Geri bir zamanı geldiğinde o sıralar yerine oturmak zorunda. Tanrı da sen ve beni kutsal ruh aracılığıyla o sevgileri doğru yerlere koyuyor. Tanrı'nın yeri neresi? Ailemin yeri neresi? Eşimin, dostumun yeri neresi? Hobilerimin yeri neresi? Hepsinin bir iyiliği var. Ama en üstte olan şey Tanrı olmak zorunda. Neden? Çünkü yeri geldiğinde karar vermek zorunda kalacağız. Yeri geldiğinde ya ben şu işten karlı çıkmak için biraz yalan söylemem gerekiyor. Şu işten karlı çıkmam için şu kişiyi kandırmam gerekiyor. Şu kadar para kazanmam için bunu yapmam gerekiyor. Ya da şu üniversiteye girmem için kopya çekmem gerekiyor. Artık yani her neyse bunların hangisi olduğu önemli değil. Sevgi orada beliriyor. Tanrı'nın hangi sırada? Tanrı'nın istediği bu mu? Bu mu? Hani nereye koyacaksınız? Ya Tanrı'm tamam kopya çekmem doğru değil ama üniversiteye girmek istiyorum. O zaman üniversiteye olan sevgim mi Tanrı'dan daha değerli? Ya ben ailemi nasıl geçindirelim Tanrı'nın? Ben param olmadan nasıl geçindirelim ailemi? Ben buradan kar etmek zorundayım. O zaman para. Bir ayet var Matta 6.24'de diyor ki ''Kimse iki efendiye kulluk edemez. Siz hem Tanrı'ya hem de paraya kulluk edemezsiniz.'' Aslında tam da demek istediğimiz bu. Bu iki ayette de İsa Mesih'in bize anlattığı şu. Hayatımızın merkezinde olan şey nedir? Tanrı'yı takip etmek mi istiyorsun? Tanrı'yı tanıdığını mı söylüyorsun? İsa Mesih'in yollarında yürümek mi istiyorsun? Otur bir hesap kitap yap. Gerçekten istiyor musun? Üniversiteden daha mı çok istiyorsun? İsa Mesih'i Tanrı'yı annenden babandan daha mı çok seviyorsun? İsa Mesih'i Tanrı'yı paradan daha çok seviyor musun? Çünkü zamanı geldiğinde karar vereceksin. İşte o verdiğin kararlar Tanrı'nın yerini sana gösterecek. Aslında senin o itaatsizliğin orada Tanrı'yı nereye koyduğunu gösteriyor kardeşler. Benim için de bu geçerli elbette. İşte İsa Mesih çarmının yüklenip ardım sıra gelmeyen benim talebem olamaz dediğinde şunu kastediyor. O diğer şeyler kötü şeyler değil fakat o tahta yer alamaz. O tahta bir kişiye yer var. O da Tanrı'nın kendisidir. Tanrı tahtaysa, Kralımız O ise diğer her şey O'nun altındadır. O'nun emrine sürülmüş bir şeydir. Sen ve ben elbette sağlıklı olalım. Sağlığımıza dikkat edelim. Elbette maddi anlamda Tanrı ihtiyaçlarımızı karşılamamızın gerektiğini biliyor. İşte o son ayette İsa Mesih'in dediği aynı şekilde ''Sizden kim varını yoğunu gözden çıkarmazsa öğrencim olamaz.'' diyişine tam da bunun yani gözden çıkarmak demek. Onlar olmasın değil. Onların değeri sizin gözünüzde daha az. Gözden çıkarmak demek onlarsız da yaşarım. Onlarsız da olur ama tanrısız asla. Her şeyden vazgeçerim Tanrı'dan asla. Bunu diyebiliyor muyuz? İnsanlar Hristiyan olmak istiyorum dediğinde bir şey vardır yapmak zorunda olduğum. Vafdüz dersleri elbette yaparız fakat matta 10'a gidip o matta 10'u okurum kardeşle birlikte. O matta 10'da İsa Mesih'in eğer benim talebem olursanız size bu olacak, şu olacak, şöyle yapacaklar, böyle yapacaklar. O bölümü okurum. Neden? Çünkü bir bedel istenecek senden ve benden. Tanrı istemiyor. Tanrı demiyor o benim talebemsin size şunu yapacağım. Hayır. Bu dünya size bunu yapacak. Benim talebem olduğunuz için. Bana bunu yapan size neler neler yapmaz. Hesap kitap yapın. Gerçekten Tanrı'nın yollarını görmek istiyor musunuz? Gerçekten O'na olan ihtiyacınızın farkında mısınız? Yoksa bu dünyaya olan ihtiyacınız O'na olan ihtiyacınızdan daha mı fazla sizin gözünüzde? İsa Mesih varınızdan yoğunuzdan vazgeçin dediğinde bizden istediği O tahta koyduğum şeylerin indirilmesidir. Onlar artık bizim kralımız bir anlamda. Yani hayatımızı yönlendiren şey olamaz. Onlar bizim kimliğimiz olamaz. Para, akademik başarı, eğitim bunlar çok güzel şeyler ama kimliğimiz bunlar olamaz. Bir gün elimizden alınabilecek şeyleri Efendimiz yapmamamız gerekir. Ve Tanrı'nın bizden isteği ise sadece şu. O tahta oturabilecek, o tahtı hak eden sadece ve sadece benim. O tahtın altı değil. O tahtın altına koyarsan o Tanrı, Tanrı değil zaten. O Tanrı senin gözünde yarattığın bireysel bir Tanrı olmuş oluyor. Gördüğümüz gibi bu taht kavgası bir anlamda hayatımızın geleceğimizi belirleyen bir taht kavgası. O tahta kim çıkacak? Tanrı mı yoksa bu dünyanın bana vaat ettikleri mi? Para, mal, mülk, eğitim artık neyse. İşte o çatışma içinde bir karar vermemiz gerekiyor. Dünyanın dediği sen başardığın kişisin. Başarılarınla senin kimliğin oluşuyor mu yoksa Tanrı'nın beni İsa Mesih aracılığıyla kurtardığı kişi miyim? Kim? İşte bu kimlik kavgası taht kavgasında olduğu gibi taht kavgasından gelen sonuçla bu kimlikler oluşuyor. İşte o tahta kim oturacaksa o kimliği o kişi verecek. Tahta oturan dünya ise sana geçici bir kimlik verecek. Her an senden alınabilecek bir kimlik. Tahta oturan kral Tanrı ise sana o kalıcı kimlik. Oğullar, Tanrı'nın oğulları ve kızları olmak kimliğini verecek. Bunu nasıl bilebiliriz? Yani o tahta kim oturuyor? Yaşamınız. Yaşamınıza bakın. Ne zaman hayatınız zora girdiğinde, ne zaman hayatınızda istemediğiniz şeyler olduğunda o tahta kim oturuyor çok belli oluyor. O zaman son bir soru. İsa Mesih yani Tanrı bu bedele değer mi? Bu dünyada zaten zor bir dönemde yaşıyoruz. Zaten bulunduğumuz ülkede ekonomik şartlar olsun, hayatın zorluğu olsun. Bir de bunun üstüne Hristiyan olarak, İsa Mesih'in talebesi olarak yaşayacağım zorluğa değer mi ya? Ben Hristiyan olduktan sonra birçok akrabam dedi ki Türkiye'ye yaşama yani git yurt dışında kal, dönme. Neden? Çünkü dedi ki değmez yani burada gelip de ne yapacaksın? Yani başın yanacak, bir şeyler diyecekler, kim bilir sana neler yapabilirler burada. Böyle diyerek beni sevdikleri için bunu elbette söylediler. Fakat bu görüş elbette yaygın halkımız arasında. Hatta Hristiyan gençlerimiz arasında. Herkes kendini kurtarma çabası içinde. Ya Tanrı ne istiyor senden? Çünkü İsa Mesih'i Tanrı olarak, kral olarak kabul etmek demek geleceğin de onun elinde. Verdiğin her kararda ''Ya Rab sen ne yapmamı istiyorsun?'' Herkes, gençlerimiz arasında bazen görüyorum. Hristiyan olan gençlerimiz. Yurt dışına gitmek istiyorum. Herkes yurt dışına gitmek istiyor. Herkes bir nevi hayatının amacının ekonomik özgürlük ve biraz daha hak, adalet, hukuk vs. olsun istiyor. Bununla etrafında döndüğüne inanıyor. Bu da aslında kimliği ortaya çıkarıyor. Ya Tanrı? Ya Tanrı senin burada yaşamanı istiyorsa? Ya Tanrı seni hatta doğuda, kuzeyde, güneye farklı bir şehirde, hatta köyde yaşamanı istiyorsa? Tanrı gerçekten kral mı yaşamınızda? Bunu devamlı sormamız gerekiyor ki, oraya çıkmaya, tahta çıkmaya kalkan küçük sevgileri, o alt sevgileri oradan indirelim. Sen ve ben kutsal ruhun desteğiyle, kutsal ruhun gücüyle bunu yapmaya çağrılıyoruz. Hatta Paulus Efendi Filipinler 3'te bu konuya değiniyor. Şöyle diyor. [00:16:51] Speaker A: Onu tanımanın yanında diyor her şey süprüntü, her şey zarar. Dediğim gibi sosyal medya olsun, etrafımızdaki insanlar, bizi seven insanlar, bizi düşünen insanlar değer yargımızı değiştirmek istiyor elbette. Kutsal kitabın verdiği değer Tanrı'yı tanımanın yanında her şey süprüntü. Onlar hiçbiri kötü değil ama onun yanında kötü. annenden babandan nefret et derken Tanrı'yı öyle sev ki onun yanında nefret gibi dursun o. O kadar bir uçurum olsun arasında. Tanrı'ya olan sevginle, annene babana olan sevgin arasında. Ya da Tanrı'ya olan korkunla bu dünyadaki insanlara olan korkun arasında. İsa Mesih'i yani Tanrı'yı tanımak ve onun yollarını yürüyerek bir Hristiyan olmak bu anlamda değerdir. Çünkü senin ve benim yarım kalmış kulelerimiz, yarım kalmış savaşlarımız var. Sen ve ben bu hayatta bir şeyler inşa ediyoruz ama Mal varlığımız yetecek mi? Yani gücümüz yetecek mi? Yarını garantileyemeyen sen ve ben yarının planlarını ve yarını geçtim. Onlarca yılın sonrasının planlarını yaparken yarın ben olacak mıyım, olmayacak mıyım bunu bile bilemiyorum. Sen ve ben bu anlamda o yarım kalmış kulelerin temelini atmış bulunuyoruz hayatımızda. Şu an hayattaysanız elbette şu an yaşıyorsak, Tanrı'yı tanımıyorsak, İsa Mesih'in yollarında yürümüyorsak o yarım kalmış kuleler ve yarım kalacak kulelerin inşası için çalışıyoruz. İşte o utanç verici, o yarım kalmış kuleleri örtecek senin ve benim din maskeleriyle ya da ahlak maskesiyle örtmeye çalıştığım o utancımı İsa Mesih geliyor ve kendisi kapatıyor. Senin ve benim o utancımı İsa Mesih üstlendi. Şöyle diyor İbrahimler 12-2'de. Kendisini bekleyen sevinç uğruna utancı hiçe sayıp çarmıhta ölüme katlandı. İşte çarmıhta ölüme katlanan senin ve benim utancımı, o yarım kalmış kulelerin utancını, inşaatların utancını üstlenmiş oldu. Fakat orada da kalmadı. Senin ve benim aynı zamanda bir savaşımız var. Bu dünyada günaha ve kötülüğe karşı olan bir savaş var. Aynı şekilde bizi asla kazanamayacağımız olan o günah savaşında çünkü hepimiz günahın kölesiyiz, özgür kılınmadıysak Tanrı'da. İşte o günah savaşında günaha ve ölüme karşı bizim yerimize savaştı ve kazandı. O zafere seni ve beni davet etti. Öyle ki sen ve ben özgür olarak yaşayalım bu dünyada. Senin ve benim utancım saklasak da ya da o utancı bir şekilde başkalarını suçlayarak örtmeye çalışsak da utancımızın bir bedeli var. O utancımız herkes tarafından Bir gün bir şekilde ortaya çıkıyor. Fakat sen ve ben böyle yaşamak zorunda değiliz. Sen ve ben yarım kalacak kuleler inşa etmek zorunda değiliz. Sen ve ben kaybedeceğimiz o savaşlara çıkmak zorunda değiliz. Çünkü o savaş kazanıldı. O kule bitti bir anlamda. İsa Mesih'in o çarmıhta söylediği o son sözde. İşte oradaki bitiş gerçek bitiş. orada sonlandı. Sen ya ister İsa Mesih'in o bitmiş olan, o son olan zaferini kabul edersin, ederim ya da kendi başıma bel bağlayarak o yarım kalacak kulelerde çalışmaya devam edebilirim. İşte seçim senin ve benim. Ne yapacağız? Yarım kalan kule mi? Bitmiş olan zafer mi? Evet, İsa Mesih'i takip etmenin, yani bu zaferi almanın bir bedeli var. Aldıktan sonra ödenen bir bedel. Tanrı'yla bir olduktan sonra ödenen bir bedel vardır. Tanrı'ya değil, bu dünyaya karşı ödenen bir bedeldir. Hem diğer insanların İsa Mesih'i duyması için, onların da özür kılınması için ödenen bir bedeldir. Evet, bedel ağırdır. Fakat onda bulduğumuz sevinç, onda tattığımız özgürlük, sevgi ve lütuf buna değerdir kardeşler. Bir ayette dediği gibi, tadın ve görün Rab ne iyidir. Dilerim siz de onun iyiliğini tadarsınız. Kardeşler bir benzetmenin daha sonuna geldik. Lütfen videomuzu beğenmeyi, kanalımıza abone olmayı ve yorumlarda düşüncenizi paylaşmayı unutmayın. Kendinize iyi bakın, esen kalın kardeşler.

Other Episodes

Episode 2

June 03, 2024 00:07:12
Episode Cover

İsa Mesih’in Define ve İnci Benzetmeleri

İsa Mesih, Göklerin Egemenliği'ni açıklarken Define ve İnci benzetmesini kullanır. Peki neden? Adamın biri İsa'ya gelip, “Öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik...

Listen

Episode 29

November 27, 2025 00:15:36
Episode Cover

İsa Mesih Ne Öğretti? Günah, Tövbe ve Teselli

Dünya bize "tuttuğunu kopar, hakkını ara" derken, İsa Mesih "yumuşak huylu olanlar yeryüzünü miras alacak" diyor. Bu nasıl bir paradoks? Tiranus'un bu yeni bölümünde,...

Listen

Episode 5

August 11, 2025 00:10:36
Episode Cover

Kaybolmuştum ama İsa Mesih Beni Kurtardı! Neden ve Nasıl Hristiyan Oldum?

Kaybolmuştum ama İsa Mesih Beni Kurtardı! Neden ve Nasıl Hristiyan Oldum?Ayşe Karadağ'ın yolculuğu bir yol ayrımında başlıyor: tehlikeli bir adamla nişanlı, ailesinin evlenmesi için...

Listen